Temmuz 15, 2010

işimdeyim gücümdeyim

en az sevdiğim kadar nefret ediyorum işimden. en az çıkıp gitmek istediğim kadar bu ofisten oturup kalmak istiyorum son derece rahatsız olan bu mavi koltukta. 4 gündür devamlı oturuyor olmaktan popom azıcık düzleşmiş olsa da bilgisayarı bir türlü kapatamıyorum. üstelik 1 değil 3 farklı analiz programı birden çalışır durumdayken. excel book sayısını saymıyorum bile.

efenim, bendeniz pazartesi günü epeyce sancılı bir süreçten* sonra yeni bir staja başladım. artık IMS Health Türkiye'de satış departmanındayım.6 tane taş gibi manager hatundan bi adet de yakışıklı, kaslı, pek hoş directordan oluşan bir ekip. artık bir adet de benden var bu ekipte.

ilk gün her şey toz pembeydi. nasıl sıcaklar, nasıl sevimliler, nasıl cana yakınlar. pıttadanak aldılar beni de içlerine. haftalık toplantılarına bile ilk günden dahil edildim. kendilerinin kullandıkları bir data analiz sistemleri var, onu öğretmeye başladılar. kolay zevkli bir şey. daha doğrusu öyle idi.
data çekmek hala eğlenceli ama o datalarla ilgili pazartesi günkü toplantıya bir analysis report hazırlamak hele de konuyla ilgili bu denli boşken hiç eğlenceli değil.

"ABBOTTun ATC3'teki antagonist bilmemnesinden cumulative sharei 5%in üzerinde olan co-molecule yapılı productları top5ta toplar mısın? a bir de mümkünse melt tab olsun"

HÖÖNKK!!

ne diyorsun hocam sen?? Aynı dili konuşsak çok daha kolay anlaşacağımızı düşünüyorum. Ben türkçe konuşurum genelde, ingilizcem de vardır. italyancada da çata pata anlaşırız bir şekilde. 3ünden birini seçsen hani..

tamam, azıcık abartmış olabilirim. tamam, alt yapıları, databaseleri bu bilgiyi sağlayabilecek kapasiteye de sahip olabilir. tamam onlar benden bu kadar komplike bir bilgi istememiş de olabilirler(ama bu istemeyecekleri anlamına gelmiyor). ama arkadaşım ilk haftadan analiz mi yaptırılır. ben ne güzel puccanın kitabını almıştım, stajda okurum diye. şu hale bak. nelerle uğraşıyorum.

hayır sorun uğraşmak da değil, bu uğraşlar beni farklı düşüncelere sevk ediyor. iş hayatı denilen şeyden soğuyorum. zaten saygı, sevgi ve ihtiyaç çerçevesinde ilerleyen bir ilişkimiz var kendisiyle. yıpranalım istemiyorum. iki tarafa da zor.

yok yani işmiş güçmüş bana göre değil. üniversiteye ilk geldiğimdeki düşüncem en doğrusuymuş aslında. niye işletme dedikleri zaman, zengin koca bulup onu işleticem ondan derdim. en güzeliymiş anacım. vallaha demet'in dediği gibi evli, mutlu, çocuklu olmak istiyorum ben. ohh mis gibi hayat. tek dert; bugün keki üzümlü mü yapsam çikolatalı mı?

sadede gelirsek, bugün 4. günümdü ve acaba bırakıp gitsem mi diye düşünmedim değil hani? daha önce istifa ettim bir kez daha edebilirim. ilkinde müdürüm kabarık saçlı çirkin bir kadındı, kal diye ısrarına rağmen hayır diyebilmiştim. amma ve lakin ki bu seferki müdürümü göz önünde bulundurursak kendime güvenim tam değil.


p.s. şirketle ilgili en uyuz olduğum şey blog erişiminin engellenmiş olması. facebook a twittera çatır çatır girebiliyorken bloguma yazamamak sinir ediyor beni. o yüzden bu yazıyı facebook notes a draft olarak kaydedip daha sonra copy-paste yapmaya karar verdim.

p.s.2. ayy bu yazı pek bi içten olmuş...


* epeyce sancılı süreçten kasıt: yaklaşık 1 ay önce biofarmada staja başlanır, ancak şirket istanbul sınırları içinde gibi gözüksede aslen değildir, üstelik servis de sağlanmamaktadır.. bu, zavallı biçare merve'nin günde yaklaşık 4 saat yol çekerek iett ile ulaşımını sağlaması gerektiği anlamına gelmeketedir. e doğal olarak, staj 2. gununde terk-i viran eylenir. yeni bir staj aranmaya başlanır, zaten anlaşılmış olan bir firmada tarih erkene alınmak istenir. ama gerizekalı firmanın gerizekalı ik ekibi son derece özensiz çalışmalar yapıp onaylandı sanılan stajın henüz konfirmasyonunun yapılmadığını söyler, hem de beni 10 gün oyaladıktan sonra. içinden, sessizce bilinen en okkalı küfür savurmuş olarak yeni bir şirket arayışına başlanır. bu sefer de yine yeni değil de aslen eski olan bir şirket aranır. daha önce görüşülen ama tarihlerde anlaşılamayan, benim tarafımdan kısmet değilmiş efenim tribi atılan firmanın müdürüne mail atılır; böyle böyle oldu ben biofarmayı bıraktım siz başka stajyer bulmadıysanız ben başlayabilirim yazılır.(tughan zaten ilk görüşmede söylemişti, sen biofarmaya 1 hafta ancak dayanırsın orayı bırakınca ara beni biz seni burda başlatalım diye. ne ileri görüşlü adammış ayol.) ve 'uzun dönem' staj hemen, direk, oracıkta, o anda onaylanır pek sevgili müdürüm tughan demirbilek tarafından.