Ağustos 28, 2011

fox haberle hürriyet.com yaptı beni böyle

"3-4 saat sonra yola çıkıcaksın en azından 1 saat kestir de yolda bir yerde sızıp kalma." dedim kendime, ve salondaki koltukta 5 farklı saatin alarmını kurduktan sonra uyuklamaya başladım.
ve gerçekten de 1 saat uyudum.
gündem konularına ne kadar duyarlı bir bilinçaltım varsa artık, o bir saatlik uykuda şikeden mi sorgulanmadım, olmayan kocam tarafından olmayan çocuğumun gözlerinin önünde şiddete mi uğramadım. balyoz davasından tutuklanmamla ve terör saldırısına uğramamla sarsıldı iç dünyam.
terden sırılsıklam uyandığımda televizyonda fox haber açıktı. safari'de de hürriyet.com. yok bundan sonra tövbe, uyumadan önce ne haber okurum ne haber izlerim.
yazık valla uykuma.

Ağustos 25, 2011

Allah'la kulunun arasına girilmez, derler ama.

uyumadan önce dua ediyorum.
"Allah'ım anneciğimi, babacığımı, abiciğimi, beni ......." diye başlıyor dualarım. anlattıkça anlatıyorum, diledikçe diliyorum. sağlık, sıhhat, mutluluk, huzur vs.
sonra kendimle ilgili kısma geliyorum. iş, aşk, para, pul, ev, kat, yat... ne gelirse aklıma. e beyin bedava, aklın sınırı yok, hayal gücümü bırakalı uça gideli çok oldu. saydıkça sayıyorum. bakıyorum ki abartıyorum, önem sırasına göre bir iki tanesinde ısrar ediyorum. ve diyorum ki;
"Allah'ım biliyorum çok ideal bir kul değilim. namaz kılmam, oruç tutmam. arada içerim de. ama özümde iyi bir insanım. ve aslında iyi de bir kulum. ama yine de benim dualarımı kabul etmeyebilirsin, haklısın. ama noluuuur annemle babamın dualarını kabul et. onların hatrına benimkileri de et. noluuur noluuurr. amin."
bildiğin Allah'la arama tanıdık sokuyorum ben ya. bu iş arama süreci beni benden etti. ne hale geldim ay?
Allah'ım tez zamanda kabul et dualarımı da, ben eski ben olayım, normal günlerime döneyim.
Amin.

Ağustos 20, 2011

anne, ben sarışın oldum.

ön uyarı: beyler, bu yazı daha çok hanımlara hitap etmektedir. pek bir saç baş kıl tüy yazılmıştır. haberiniz ola.


saçlarımı boyatmaya karar verdiğim ilk günden beri, aslında saçların boyandığını öğrendiğim ilk günden beri içimde hep sarışın  olma isteği vardı. evet, tanrı ben öyle yaratmamıştı ama sağolsun yarattığı kulları bana öyle olma şansını vermişti.

ama bir türlü cesaret edememiştim. bendeniz buğday tenli bir şahsiyetim, hatta bazı durumlarda esmer olduğum bile iddia edilebilir. dolayısıyla sarışın olmak çağla şıkel gibi olmak durumunu söz konusu edebilir. onunki gibi bir fiziğim olmadığı için onunki gibi saçlarım olmasını da istemiyorum, almayayım kalsın.

bugün "değiştir beni özcan" diyerek sevgili, saygılı, ve pek becerikli kuaförüm özcan'ın kapısına dayandım. (burada bir parantez açıp konuyu başka bir yere taşımak istiyorum. ben değişmek istiyorum, sıkıldım bu halimden triplerine başladığıma göre ufak bir depresyon söz konusu. zaten dün gazetede okudum hayatında bir kere de olsa depresyona giren kadınlardaki felç olma ihtimali hiç depresyona girmeyenlere oranla %27 daha fazlaymış. aman dağlara taşlara, mucuk tahtalara vuralım. allahım sen koru yarabbim. inşallah maşallah. dinimiz amin. neyse bu depresyon bahsi apayrı bi konu da burada azıcık ucundan göstereyim dedim. göstereyim derken yanlış anlamayın ay, bir sonraki yazının konusundan bahsediyorum. a-aaa içiniz mi fesat sizin acaba? ya da benim??? neyse, parantezi kapatıyorum.) 

"özcan bey ben sarışın olmak istiyorum" deyince adamcağız bi şaşırdı, "tabii pb hanım ama aslında bu renk de size pek yakışmıştı" falan diye geveledi. e kibar adam, "hatun sen esmersin, olmaz senden sarışın" diyemedi. "ayy acaba çok mu çiğ durur? ben aslında böyle değişik bir şey olsun istiyorum. aralara mı sarı atsak. turuncu falan da olur belki. ayy bilemedim kiiii" gibi serzenişlerimden sonra, baktı ki adam işi bana bırakırsa olacak gibi değil, kontrolü ele aldı. dip boya yapıp, aralara bal köpüğü balyaj yapmaya karar verdi.

şimdi çok daha çetin bir süreç başladı, kesim modeline karar vermek. saçlarım omuzlarımda falandı. "ben aslında uzatmak istiyorum, ama kısa kalsın da istiyorum" deyince özcan içinden ya sabır çekip "uçlarından alsak?" diye çözüm üretmeye çalıştı. bi ara "acaba kaynak mı yapsak?" diye bambaşka bir boyut katınca olaya ben özcan beyciğim sabrının sınırına geldi. neyse ki bendeniz maymun iştahlı insan bu fikirden çabuk vazgeçip, kısalttırmaya kesin(!) kararımı verdim.

işin aslına bakarsak, söz konusu saç-kaş ikilisiyse çok problemli bir insanım, kabul ediyorum. saçlarım için gittiğim kuaför başka, kaş aldırmak için gittiğim kuaför başka, manikür pediküre gittiğim kuaför daha da başkadır. kaşlarımı alan kadın senin gibi 2 müşterim daha olsa ben bu işi bırakırım demişti. bir kere mecbur kalıp kaşlarımı kadının yardımcısına aldırmıştım da, yardımcı beni gördüğü yerde kaçıyor şimdi. ancak, özcan'a pek bir güvenirim. kararsız davransam da son kararı hep özcan verir, benim anlattığım saçma sapan renk tarifinden istediğim rengin bana yakışıcak olan tonunu bulur, çıkarır, yapar. o yüzden, hele de bugünkü seanstan sonra, artık özcan'a gözü kapalı güvenirim.

sonuç mu?
değiştim.
artık, olabileceği en açık tonlarda kısacık kleopatra kahküllü saçlarım var. ilk görenlerden aldığım yorumlar "olmuş ki bu böyle" "değişik olmuş güzel olmuş" yönünde. 
bundan daha sarışın olamazdım galiba, dahası gitmezdi bana. en azından şimdilik böyle düşünüyorum, bir ay sonraki seansımızda olacakları henüz kestiremiyorum.
teşekkürler özcan bey.

p.s.1. özcan kuaför acıbademdedir. ve özcan bey işinin ehlidir. bugüne kadar gidip de memnun kalmayan kimseyi duymadım, görmedim. kendisinin tipine baktığınızda güven duymayacaksınızdır, ben bu adama saçlarımı hayatta emanet etmem diyeceksinizdir ama içinizdeki bu sese aldırış etmeyin, ve saçlarınızı özcan'a emanet edin. pişman olmazsınız. denemek isterseniz diye: 0535 617 29 29

p.s.2. ps1 de pek bir reklam yazısı oldu. ama amacım özcan bey'in hakkını teslim etmekti. yoksa komisyon falan almıyorum. gerçekten.

Ağustos 12, 2011

corporate life sucks!

istanbul ağustosun 12sinde bildiğin kış yaşıyor. iki gün önce "ööff çok sıcaak" diyorduk şimdi "oha lan, bu ne soğuk" diyoruz. evet, pek de yatacak yerimizin olduğu söylenemez. insanoğlu işte memnuniyetsiz yaratıklarız.
hava; tam evde oturmalık, yatağından çıkmamalık, filmlerinle kitaplarınla sevişmelik bir hava. ama böyle havalarda işe gitmek zorunda olan insan evladları da var. bir tanesi de bendeniz efenim. birazdan işe gitmek için çıkmam lazım evden, ama oturdum bunu yazıyorum. muhtemelen servisi kaçıracağım, otobüs metro koşturacağım bu yağmurda. corporate life sucks demiştim, değil mi?
saygılar, sevgiler benden efenim.

p.s. bu şarkı da sabah sabah ne gaza getiriyor adamı. bi de kadının nefes alış verişleri çok iç gıcıklayıcı.