Mart 29, 2011

açık mektup yazdım

sevgili böbrek taşım,

çok eğlenceli geçen bir cumartesi günü ve ondan da çok güldüğümüz cumartesiyi pazara bağlayan gecenin sabahında buldun beni. hafif bir sancıyla girdin bedenime. hatta ben seni önce gaz sancısı sandım. biraz da mide bulantısı yaptın. ama yine de dayanabiliyordum sana. tuvalete gideyim bir, rahatlarım belki diye geçirdim içimden. ama yanılmışım. tam tersi oldu. dayanılamayacak seviyeye gelen sancı belimi büktü. iki büklüm yerde kaldım. dizlerimin üzerine çöktüm, ağlaya ağlaya yardım istedim arkadaşlarımdan.

apar topar hastaneye gittik. acil müdahale ettiler. yapılan iğneden sonra biraz rahatlamıştım. gerçi bu arada bütün hastaneyi ayağa kaldırmıştım çığlıklarımla. insanlar bana acımışlardı, senin yüzünden. sana kızgındım. her ne kadar o sıralar varlığından habersiz olsam da.

yapılan tahliller ve testler sonucunda böbrek taşı ya da böbrek iltihabı olabileceğini, yarın gelip ayrıntılı tetkiklerden geçmem gerektiğini söyledi gıccık ötesi doktorum. tabii ki ona gitmedim. doktor olan kuzenlerimden ve abimden bir kez daha faydalanarak günler sürecek tetkikleri 1-2 saat içinde yaptırdım. Sonuç, sendin! Nur topu gibi bir böbrek taşım vardı. Sen vardın.

Küçücük bir şeydin. Sana sempatiyle yaklaşmaya çalıştım. Bir kaç santimlik bana bir kaç milimlik taş canıııım, diye olabildiğince sevimli hale bile getirdim seni. Ben kendi çapımda şirinlik çalışmaları yaparken sen beni sallamadın bile. İçinde bulunduğun bedenin benim bedenim olduğunu unuttun. Gününü gün ettin, keyfini sürdün. Beni hiçe saydın. Çektiğim acılar, döktüğüm gözyaşları umrunda bile olmadı.

Bana başka şans bırakmadın. Ben de seninle savaşmaya başladım. Günde 7 tane ağrı kesici almak zorunda kaldım. Bazen yetmedi, yapılabilecek en ağır iğneleri yaptırdım. Termoforlara sarılıp uyudum. Saatlerce yürüyüş yaptım. Litrelerce su içtim. Her cephede savaştım, kanımın son damlasına kadar savaştım. Seninle birlikte olmayacaktı, bedenimdeki varlığın devam etmeyecekti.

Bu savaş 3 hafta kadar sürdü. Böbrekten üretere düştü, üreterden idrar kanallarına düştü diye adım adım takip ederken seni; ağrılar kesildi. Hafifçe kendini hissettiren sancılar sonlandı. Son yapılan tahlillerde, ultrason görüntülerinde de hiç belirtin yoktu. Gitmiştin, beni bırakıp gitmiştin. Ve ben ilk kez terk edildiğim için mutluydum.

Mutlu hayatıma hızlı bir dönüş yapmıştım. Su tüketimimi azaltmadıkça, kendimi çok yormadıkça herhangi bir problemim yoktu. Artık benim için sabahlar olmasındı. Zevki sefa içerisindeydim. Ta ki iki gün öncesine kadar.

Şimdi sevgili böbrek taşım, aradan nerdeyse 3 hafta geçmişken neden tekrar kendini hatırlatıyorsun? Acaba hala içimde bir yerlerde misin?  Ben sanki "hala burdayım" diyormuşsun gibi hissediyorum. Gel-git sancılarım var. Hoş değil inan bana, hiç hoş değil. Hele de havalar günlük güneşlik giderken, ben bebek, emirgan, moda turları yapmaya yeni yeni başlıyorken. Yapma, gelme geri. Defol git. İstenmiyorsun arkadaşım burda. Azıcık gururlu ol, istenmediğin yere gelme. Var olabilme ihtimalin bile beni yeterince irite ediyor, bir de gerçek olma.

Lütfen.