Aralık 31, 2011

2011 sucks, 2012 probably!!!

2011 beklentilerimi karşılayan bir yıl olmadı. gerçi beklentim neydi onu da pek bilmiyorum ama, neyse. sonuçta durup düşündüğümde, ıııııııııı, şeeyyyy, evet durup düşündüm, ve aslında bu yıl çok güzel bir yıldı onu fark ettim.

aslında bu yazıdaki amacım 2011e giydirmek, muhtemelen 2012 de böyle olacak demekti. o doğrultuda girmiştim yazıya. doldurmuştum kendimi, ne iğrenç bir yıldı bu ööğğk falan diye. ama olan biteni, yaşananları düşününce hep gülümsedim. ne güzel bir yıl geçirmişim lan ben dedim.

canımın içi okulumdan mezun oldum. 4.sınıf kafası candır dedim. güney kampüsün çimlerinden kazındım. ib'nin çatısından indim. manzarayı adım adım arşınladım. petekte oturmadığım yer kalmadı. sırılsıklam ıslandım. yattım güneşlendim. binlerce fotoğraf çektim. rakı shotı keşfettim. arkadaş hatrına heavy metal konsere gittim kafa salladım. bon jovi konseriyle coştum. tolga'nın omuzlarında jon bebeğim, gitme gel kal bizle diye bağırdım. mezun oluşumu kutladım. tek gecede rock bara gidip kafa salladım, türkü bara gidip halay çektim, kareoke bara gittim "arkanı dön ve çık, istenmiyorsun artık" diye ciyak ciyak şarkı söyledim. sarhoş olup giden arabaya çarptım. cengiz abazoğlu'nda almayacağım mezuniyet kıyafetlerini denedim. yusuf yusuf dansı yaptım. canlı langırt oynadım. levent'i aldım geldim. sarışın yaptım kendimi. organizasyonun birinden diğerine koştum. içimdeki organizatörü açığa çıkardım. "ben seni öpmek istemiyorum ya" bile dedim ben bu sene.

yeni insanlar kattım hayatıma. canımı sıkanları attım gitti. ağlayana kadar güldüm, gülüne kadar ağladım.

poh poh perisiydim ben bu sene, bir ilgi delisiydim.
mutluydum ben bu sene.
güzeldi lan bu sene.

Aralık 25, 2011

bugün benim hayalimdeki gündü!

Sene 2004. Abim üniversiteyi kazandı. Okula başladığı ilk günden beri hayalim onun doktor olması benim de onun parasını yememdi. Evet, gerçekten de hayalim abimin parasını harcamaktı.
Ve bugün işte o gündü. 7 yıldır beklediğim gün bugündü. Hayatımın en keyifli günüydü.
Abiciğim, "sürpriiiiiz ben geldim!" deyip istanbul'a geldi. Hem de moralimin çok bozuk olduğu günlerde geldi. İçimi aydınlattı.
Bugün buluştuk, yemek yedik, muhabbet ettik, işteki olayları anlattım. yorumlarını yaptı. işteki olayları anlattı. yorumlarımı yaptım.
Veeeee, sıra geldi alışverişe...
İşte o an tam da hayallerimdeki gibiydi. Bir mağazaya giriyoruz, ben şunu şunu şunu istiyorum diyorum, deneyip alıyoruz diyorum, abim hesabı ödüyor, paketleri taşıyor. Ayakkabıydı, elbiseydi, kottu, kazaktı, tshirttü, ne geldiyse elime. ayy küpe bile aldım. ve hatta tayt aldım, onu bile abim ödedi. gerçi abim, sen bu boyla tayt da mı giyiyorsun, dedi ama kendisini ignore ettim.
Ben bugün çok mutluydum. Abim daha da mutluydu. Çünkü ben mutluydum. Yüzünde gülümsemeyle beni izleyişi, 35,5 numara ayakkabı arayışıma çocuk reyonundan mı alsak acaba deyişi, bütün kotlar bana büyük geliyor deyince boşver bana da küçük geliyor diye teselli edişi...
Ben abimi çok seviyorum. O da beni çok seviyor. Ama ben onu daha çok seviyorum.

Aralık 02, 2011

Doğruları mı söylememi istersiniz, yoksa politik olmamı mı tercih edersiniz?

İşe başladım!
Evet evet, ben, işe başladım. Gerçi uzun bir süredir içimdeki ev kızını ortaya çıkarmıştım ama kısmet değilmiş. Börek olsun kurabiye olsun epey epey döktürmeye başlamıştım. Annem "kızım iyi ki okutmuşuz seni, yoksa kesin evde kalırdın" diye duygularını dillendirdi bir iki kere ama ben demoralize olmadım, tam gaz devam ettim. ve hatta kremalı mantarlı fettucine ile peak yaptım. (al bak bu da sana boğaziçi tarzancası, peak yapmak da neyse)

kısaca özet geçmek gerekirse; (ay evet benim özetler pek kısa olmaz, napayım konuştuğum gibi yazıyorum yazdığım gibi konuşuyorum, her türlü uzun yani.)
bir sabah kendimi elimde bir fincan çayla, ki ben çay sevmem, müge anlı izlerken ve hatta müge anlı'ya hak verirken bulunca "kızııım manyak mısın lan? napıyorsun sen? müge anlıya hak verdiğinin farkında mısın acaba?" diye çıkıştım kendime. ben arada çıkışırım kendime, hatta sokakta kendi kendime konuştuğumu fark ettiğimde "hass.ktr kendi kendime konuşuyorum lan" diye bağırdığım yanımdan geçen çocuğu dumur etmişliğim vardır. baktım olacak gibi değil yeni kocasını eski kocasını aldattığı sevgilisiyle aldatan kadınları izlemeye başlamışım, hemen babamı arayıp "babiş ben bi tatil yapayım diyorum, ne dersin?" diye sordum. ne de olsa kullanılması söz konusu olan kredi kartı onun kredi kartı. kendisi de muhteşem bir fikir sunup beni adana'ya çağırdı. el mecbur ne kadar parlak bir fikir olduğunu beyan ettim. ama ne yalan söyleyeyim, baba evi ana kucağı çok rahat geldi, dönüş biletini erteledikçe erteledim.
depresyona girmemden korkan anne ve babam, e biraz da beni postalama isteği eklenince bu korkuya, her gün başka bir dahiyane fikirle çıktılar karşıma. kafe mi açmadım, yurt dışından doktor mu getirmedim. canım abim de "5 senedir okuyorsun hala evlenecek birini kafalayamadın, konu komşuyu gez biraz da belki beğenen biri oğluna almak ister, yoksa başımıza kalacaksın" diye tuz biber ekince "master yapıcam ben yeaa" diye bir top attım ortaya, hem de yeaa yazışımdaki yavşaklığın aynısıyla. cennetten bir huriymişçesine sarıldılar bu fikre. sınav tarihleri belirlendi, okullar araştırıldı, mastera gitmem kararlaştırıldı. ama canlarım okul ve bölüm kararını bana bıraktılar, ne de olsa ben okuyacakmışım. ama bu sefer düzgün bir bölüm olsunmuş. annem hala doktor olmam gerektiğini iddia ediyor. hatta sınava girer de kazanırsam her istediğimi yapacakmış.
madem mastera hazırlanıyorum, adana'da daha rahat olur bari gideyim de istanbul'daki evi boşaltayım deyip canım şehrime, istanbul'a geldim. evi boşalttım. ve boşalttığım gün iş teklifi aldım. sonra da kabul ettim.

ilk gün perşembe günüydü. ev dekorasyonuyla ilgili ürünler satan bir sitede çalışıyorum. gönül isterdi ki sitenin ismini de yazayım, ama şimdi bunlar nerde yazılmış ne olmuş ne bitmiş diye kontrol ediyorlardır yazmasam daha iyi. şirkettekilerin blogumu okuması çok da isteyeceğim bir durum değil. hayır yani ne gerek var. mesela ben şimdi ceo'mla ilgili bir şeyler yazıcam, sonra o bunu okuyacak falan filan. aman, kalsın almayayım. adam zaten benden hiç hoşlanmıyor. anlamadığım bir sebepten dolayı sorunlu, asosyal, işi bırakmaya meyilli, silik biri olduğuma inanıyor. İnanmakla kalmıyor, bunu dile getiriyor. hayır anlamıyorum ki, işin ikinci gününde herkesle kankaya bağlamamı mı bekliyordu. 2 tane genel müdürüm var, birisi dünya tatlısı bir adam. espriler yapıyor, konuşuyor, muhabbet ediyor, benle arası ikinci günde olması gerektiği gibi. ama diğeri taktı bana. işi bırakmak isteyebilirsin ama bence bırakma gibi bir şeyler dedi dün. burdaki insanlarla kişisel herhangi bir problem yaşamayacağını garanti ederim, herhangi bir problem olursa da geleceksin benle çözeceksin falan dedi. gören duyan da, beni insanlarla iletişim kuramayan, sorunlu, geçimsiz, asosyal bir tip sanacak. a-aaaa. düşündükçe sinirleniyorum, üzülüyorum. olmaz ki ama böyle.
üstüne bir de durumu arkadaşlarıma anlattım dalga geçiyorlar. bizim gibi sosyal insanlarla senin gibi asosyal insanlar........ diye başlayan cümleler son 24 saat içinde en sık duyduğum cümleler. valla kızıyorum artık.
ama yine de garip bir şekilde bu adamdan hoşlanıyorum.

neyse bu kadar işte!