efenim son bir kaç aydır perşembe gecelerinin bizim evde özel bir yeri var. sebebi de, muhtemelen bir çok kişinin aklına gelmiştir, aşkı memnu... evet evet kanal d'nin son 2 sezondur bombası olan dizi...
diziyle ilgili bilgi vermeye pek lüzum görmüyorum, sanmıyorum ki türkiye'de yaşayıp da bu diziden haberdar olmayan birileri kalsın. az önce bir haber izledim, bihter ismi bu yıl doğan çocuklara en çok verilen isimlerdenmiş mesela. izlemekle kalmıyor hayatımızın en içine sokuyoruz biz bu dizileri. neyse efenim bu yazı sadece geyik amaçlı yazılmış olup herhangi bir sosyal mesaj içermeyeceği için konuyu bizim perşembe gecelerine getiriyorum tekrar.
bihter'in kıyafetleri, yürüyüşü; behlül'ün 'çılgınsınn meeenn' deyişi, muhteşem(!) oyunculuğu; ednan bey'in sınır tanımaz saflığı; nihal'in uçsuz bucaksız behlül manyaklığı yani aşkı, beşir'in bir türlü ölmemiş olması, devamlı ya birilerini dinliyor ya da gözetliyor olması, bülent'in 5 yaşındaki çocukla ergenlik arasında gidip gelen anlamsız tavırları, ve pek tabii ki firdevs hanım'ın ta kendisi (tanrım nasıl bir kadındır o,hayranıyım kendisinin) bizi diziyi izlemeye iten faktörlerdir.
onları izlemek, dalga geçmek, devamlı bir yerlerden 'yok artık!!' seslerinin yükselmesi... kadir'in ben göremiyorum deyip televizyonu koltuğun dibine getirmesi; selen'in durum değerlendirmeleri, bihter'e psikolojik destek verme çabası, gizem'in bitmek tükenmek bilmeyen 'niye onu dedi, niye böyle yaptı' soruları -kendisi bizim perşembe gecelerimize pek sık katılamıyor yoğunluğundan dolayı da-; koltukta dipdibe oturmamız, pizza kutularının kola bardaklarının ortalarda dolaşması, kahkahaların ardının arkasının kesilmemesi...
perşembe gecelerini seviyorum, arkadaşlarımla boş boş zaman harcamayı seviyorum, bu gecelerden aldığımız salak zevki seviyorum, ve evet sırf bu yüzden aşkı memnu biteceği için üzülüyorum.