Kasım 12, 2010

bir aşık bir gıcık

vaktiyle ben birine aşıktım. öyle böyle değil ama. sırılsıklam. yatıyorum onla kalkıyorum onla. böyle dedi. şöyle yaptı. şurdan geldi şuraya gitti. bununla konuştu, onunla küstü. bugün kırmızı kazak giymişti çok yakışmış. dün yeşil t-shirt giymişti nasıl hoş olmuş, gözlerinin rengi ortaya çıkmış. bugün saat 10da geldi, dün akşam da 5 gibi gitmişti.
ölümüne aşığım anlayacağınız. öl dese, nerde? diye sorarım hatta. o raddedeyim yani.
ben buna yanaşıcağım diye neler yapmadım ki. en yakın arkadaşlarından biri diye, hiiiç sevmediğim bir çocukla arkadaş oldum. beraber partiye bile gittim. ayy hatta o partide, benimkinin ev arkadaşı bana asıldıydı da zor kurtaydıydım çocuktan yakamı. dans edelim derken götürüyordu çocuk nerdeyse beni. telefon numaramı vermeyeceğim diye akla karayı seçtiydim. bak yine aklıma geldi yine kötü oldum.
sadece bunla kalsa iyi gene. ben gecenin bilmem kaçında ortaköy'de olduğunu duyup oraya gittim, 5 tur attım, sokak sokak gezdim. tesadüfen karşılaşmış olalım diye. noooldu?? bir halt olmadı. o telaşla telefonumu kaybettim. telefonumu buldum anahtarımı kaybettim. gece 2de sokakta kaldım, tek ve tek başına.
sırf bir konuşma esnasında eve çıkışımızın 1. yılı onu kutlamayı planlıyoruz dediğimde arkadaşı bizi de çağırırsın artık dedi diye 20 metrekarelik salonumda 50 kişiye parti vermeye kalktım.
bütün yakın arkadaşlarıyla yakın arkadaşlıklar kurdum. üye olduğu bütün klüplere üye oldum. izlediği her filmi izledim, dinlediği sarkıcıların bütün şarkılarını ezbere söyledim. oturduğu semte taşınayım bile dedim. sonuç mu? bir iki sohbet dışında hiç bir şey olmadı. uzaktan uzağa bakıştık, ben ve onun anlamsız boş boş bakan yeşil gözleri.

olayın üzerinden azıcık zaman geçti ki, ben şimdi çocuğu verseler bana bir kaşık suda boğarım. yaparım.
hani aşıktım, hani ölüyordum bitiyordum. noldu? oldu bitti gitti. artık sevmiyorum.
nasıl sinir bozucu, nasıl irite edici, nasıl 'tiiksiiinç'miş meğerse (selin yerebakan* söyleyişiyle düşünün piliiiz).
aynı dersi alabilsek diye bir taraflarımı yırtarken, şimdi sınıfta karşılaşınca "ööff, bu da mı bu dersi almış" yapıyorum en memnuniyetsiz surat ifademle. gelip yanıma oturuyor başka yer mi kalmadı ya dercesine bakıyorum suratına. gözgöze geliyoruz boş boş anlamsız gözlerim aval aval kalıyor öyle. laf atıyor kaale alıp cevap bile vermiyorum. "hiç cevap vermem sana, boşuna" diyorum osmancık** misali.
hele ki geçen sınavda öyle bir havayla geldi, millete caka sattı, yakın arkadaşlarına gereksiz hava attı ya, ayyy dedim içimden ben nasıl bir zamanlar sana aşık olmuşum. anacım aşkın gözü cidden körmüş. her şeyi geçtim, her daim o kadar allığa rağmen benimkilerden pembe olan yanakların yeter senden uzak durmam için. yanaklarda heidi mode on yani. işte görememişim. olmamış. yapamamışım.

velhasılı kelam, bir aşığım bir gıcığım. yata yuvarlana gidiyoruz. sonumuz hayır ola.

* bkz. avrupa yakası
** bkz. öyle bir geçer zaman ki