Mart 24, 2010

Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde, pozitif bıdık yaşarmış boğaziçi'nde



Bir varmış bir yokmuş..Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal pireler berber iken......

1988 yılının en sıcak yaz gecelerinden birinde üstelik de kurban bayramının 3. gününde daha fazla dayanamayıp annesinin karnından çıkmak isteyen bir bebek varmış. Sabaha karşı sancılarla uyanıp 'ayy bu kez kesin geliyor' diye bağıran kadıncağızı apar topar hastaneye götürmüşler. kadın ameliyathanede bir doğururken kocası kapıda dokuz doğuruyormuş. Bir aşağı, bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüye yürüye hastane koridorlarını arşınlıyormuş. adamın böyle dört döndüğüne aldırmayın çok değil yarım saat sonra ameliyathanenin kapısı açılmış, yeşiller içinde bir hemşire elinde kırmızı, ufacık tefecik, buruş buruş, gözleri bile açılmayan bir bebekle dışarı çıkmış. Adamın kucağına verip 'nur topu gibi bir kızınız oldu' demiş.

Anne de ameliyattan çıkıp kendine geldiği zaman herkes pek bir mesut olmuş. dedeler, babaanneler, teyzeler, amcalar, ve hastanedeki diğer aile yakınları biraz zamansız da olsa bebeğin gelişinden oldukça memnunlarmış.ama pek tabii, her şey hep böyle güllük gülistanlık değilmiş. bu durumdan hiç de hoşnut olmayan ve bunu her fırsatta gösteren birisi daha varmış. kendisi o zamanlar henüz 2,5 yaşında olan bizim ufaklığın abisiymiş. daha 40 günlük bebekken, ufaklığın kafasına fırlattığı terlik bunun en iyi örneğiymiş.hala arada ufaklık salak saçma bir şey yaptığında buna bağlar, 'atmayacaktım ben o terliği, baksana salak bir şey oldu bu' diye dillendirirmiş. bu ikilinin arasında ilginç bir abi kardeş ilişkisi varmış. birbirlerinin hem en yakınları hem en uzakları olmuşlar. hem en iyi dostları hem en kötü düşmanları. çocukken evin salonunda maç yaparlar, kırdıkları vazoların suçunu da birbirlerine atarlarmış. ya da ufaklık çeşitli yöntemlerle abisinin bütün harçlıklarına el koyarmış. ama aynı ufaklık sırf çocuğun biri abisini itti diye yerde bulduğu bir taşla o çocuğun kafasını yarmış. yani aslında bu ikili birbirleri için, şu hayatta en sevdiğim en değer verdiğim insanlar listesi içinde birinciliğe oynarlarmış.

gel zaman, git zaman..ben diyeyim 10 sene siz deyin 15 sene..yıllar yıllar geçmiş; su gibi akıp gitmiş..bu ufaklık büyümüş, büyümüş, halk arasındaki deyimle eşşek kadar kız olmuş. Üniversiteye gitme çağı gelmiş, eh sınavı da pek fena sayılmazmış.. Bogaziçi Üniversitesini kazanmış. Binbir hevesle 18 yıldır yaşadığı ve çok sevdiği şehri İskenderun'dan çıkmış aşık olduğu şehre İstanbul'a gelmiş.

Gelip geçen, değişen ve gelişen zamanla birlikte ufaklık da değişmiş. her gün yeni yeni insanlarla tanışmış, yeni arkadaşlıklar kurmuş, dostlar edinmiş kendisine. yeni hayatlara tanık olmuş.tabii hatalar da yapmış, ama hataları geride bırakmayı bilmiş. çünkü babası ona hep 'geçmişle ve geçmişte yaşayamazsın, yanlışları bırak geride kalsın, sen doğrularınla yarınına bak' dermiş. bizimki de ara sıra baba sözü dinlermiş.

bizim bu ufaklığın yaşı büyümüş ama kendisi ufak kalmış. boyu ancak 1.60 olmuş, kilosu da ancak 50ye çıkmış. arkadaşları ona bu minik hali sebebiyle bıdık derlermiş. ev arkadaşı ve en yakınlarından biri aralarındaki bir espriden ötürü bu bıdık'ın önüne bir de pozitif eklemiş. Bizim ufaklık olmuş pozitif bıdık. suratından hiç eksik etmediği sırıtışıyla.

efenim, işin özü lafın kısası bu ufaklık namı diğer pozitif bıdık benim..evet evet benim.. bu blogun yazarıyım.

sabahları erken uyanmayı sevmem, ama çok geç de kalkmam. ne de olsa günü yarılanmadan yakalamak lazım. güne kahveyle başlarım, içemezsem nemrutlaşırım. makarna en sevdiğim yemektir, her türlüsü her soslusu. bütün bir günü evde koltuğuma kurulmuş kucağıma bilgisayarımı almış bir modda geçirebilirim.. haftasonu Starbucks'tan caramel macchiato alıp bebek parkında oturmayı çok severim. tamam kabul ediyorum hafif ciks bir yaşantım var. fotoğraf çekmeye ve çektirmeye bayılırım, aslında daha çok çektirmeye.. hayata dair gelecek planları pek bana göre değil. hani 'tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset' demiş ya birisi sanırım ben tanrı'dan çok kendimi gülümsetmek istiyorum. daha spontan bir hayat sürmek, bir anda karar vermek bir anda yapmak daha bana göre..ama körü körüne de değil, bazı şeyleri de sağlama almak lazım. maymun iştahlıyımdır ben bir de. gitar çalmayı öğreneceğim diye tutturdum hocam 1,5 ay sonra ders vermeyi bıraktı, o kadar yeteneksizim anlayacağınız. okuldan aldığım painting dersinde kendime 10 üzerinden 3 verdim o da kıyak geçmiş halim. gezmeye koşuşturmayı bayılırım.

daha fazla uzatmaya gerek yok, sabredip buraya kadar okuyanların 'daha ne kadar uzatabilirsin ki' dediğini duyabiliyorum. ben çok konuşurum, çok çok konuşurum; konuştuğum her şeyi de yazabilirim. yani tahminlerinizden daha da çok uzayabilir bu yazı.

neyse, bu sefer uzatmayacağım. yazımı bu blogun varolma sebebiyle bitireyim istiyorum. sebep bir arkadaşım. bir muhabbet esnasında - ki bu muhabbeti bir sonraki yazımda anlatacağım- 'ya sen bunları bir blog falan açıp yazsana' dedi, diğerleri destekledi. gaza getirildim gaza geldim. ve pozitifbidik.blogspot.com ortaya çıktı...