sevgilimin sudoku oynamama takması sonucunda, ben de artık kendime başka uğraşlar bulmaya çalışıyor bu takıntımdan kurtulmaya uğraşıyorum. adam beni babasına benzetti yahu. var mı böyle bir şey. sudoku oynuyorum, aynı babam gibisin o da eve gelince hemen sudokuna sarıyor annem çok kızıyor; diyor. alt metinde kendisinin de bana çok kızdığını belirtiyor aslında. fotoğraf çekiyorum, babası da öyle fotoğraflar çekiyor. bir şey diyorum babası da öyle diyor. tamam çok düzgün normlarda bir insan evladı değilim, bundan mütevellit ilişkimin de arada saçmalamasını bekliyorum. ama arkadaş hani biz kadınlardık babalarına benzeyen erkeklere aşık olanlar.
sudoku oynamamak için kendimi otobüs yolculuklarında sosyal medyaya verdim. malum istanbul trafiği. gerçi etiler levent arası max 20 dakika sürüyor benim yolculuk ettiğim saatlerde. o bile yetiyor gündemi yakalamama, arayı pek açmıyorum ya ondandır.
birisi demiş ki "kim bilir şu an kaç tane çift birbirine hiç ayrılmayalım aşkıaam diyordur". adam haklı beyler.
ne yalan sözler veriyoruz. ne kadar yapamayacağımız vaatlerde bulunuyoruz. ne çok yalan yere yeminler ediyoruz aslında.
tamam çok seviyorsun, tamam ölümüne aşıksın, tamam anladık onsuz nefes alamıyorsun. e yarın ne olacak? 2 sene önce de başka biri için ölüp bitmiyor muydun sen? ondan uzakta nefes alamıyorum benden uzakta nefes alamasın istiyorum, demiyor muydun? şimdi hatırlıyor musun onu? yine nefes almanı zorlaştırıyor mu onsuzluk? yooo... e o zaman.
sonra diyorum ki kendime, öküzlük etme merve. seviyor işte insanlar birbirini. başkasını gözü görmüyor. belki de bir daha hiç görmeyecek, bir tek o olacak onun için. ne yani yarın ne olacağını bilmiyor diye şimdi geleceğe dair hayal kurmasın mı bu insancıklar. saçmalıyorsun kızım.
sonuçta bir karara varamıyorum. gerçekleşmeme ihtimali olan sözler, gelecek üzerine planlar hayaller. bilemiyorum. kafam karışık, doğru olan hangisi ki? ya da illa bir doğru mu var ki?
aşk zaten en yanlış hissettiğin değil mi?
ay şimdi furkan okuyacak bunları takacak kafasına bir sürü. bu cümleden sonra da, madem takacağımı biliyorsun niye yazıyorsun diyecek. evet, biliyorum. ama inat işte, yazıyorum yine de.
kemal çekmiş bu fotoğrafı taksim'de bir duvarda. görünce ilk tepkim, e tabii yarın mümkün olur mu bilinmez, oldu. pek sevdim, siz de sevin.
bir de ben paris turu kazandım ya tekrar tekrar söyleyeyim istiyorum. 300 kişinin içinden ilk benim adımı söyledi big boss. babama söyledim paris'e gidiyorum diye iyi kızım git, dedi. anneme söyledim banane, adana'ya gelmedikten sonra nereye gidersen git, dedi. yahu arkadaş insan bir sorar, ne zaman gidiyorsun kimle gidiyorsun nerden çıktı bu kış günü paris diye. ama yok. hayır bana duydukları aşırı güvenden mi kaynaklanıyor yoksa ay ne istiyorsa onu yapsın modundalar mı anlamadım ki.
yeni yıl hediyesi olarak 365 güne 365 dilek olsun kararı aldık. 365 tane dilek yazıyoruz, bi tane onun benden dileği bi tane benim ondan dileğim. her sabah çekeceğiz kutularımızdan, ve o dilekler gerçek olacak. şiir oku, seranat yap, kahvaltı hazırla, tıraş ol....... aklıma gelen her şeyi yazdım. ama 365 gün de çok fazla, yaz yaz bitmiyor be. tavsiyelere fazlasıyla açığım.
kısmetse bugün yarın taşınıyorum. evimdeki eşyaları toplasam, bir nakliye şirketiyle anlaşsam tam olacak. güveniyorum ben kendime ya; yumurta, kapıya dayanması falan o konularda başarılıyımdır. hem bu sefer evimde buzdolabım bile olacak be, ne diyorsunuz siz. (bazıları bu cümleme çok güldü, biliyorum.)
bir de umut geldi aklıma bu kadar bilinç akışı yapınca. "bilinç akışı yaptım, umutu başıma koydum, duma duma dum" umut var ya, o işte.