Şubat 28, 2013

çok romantikim.

7 yıl önce falan dinlemiştim pinhani'yi ilk. kuzenim söylemişti galiba, mehmet de cdsini vermişti bana dinle diye. uzun zaman sadece bunu dinlemiştik sevil'le. öyleydik zaten takardık, zakkum'a da o zaman takmıştık.

az önce radyoda aşağıdaki şarkı çıktı. dinlemiyordum epeydir. ne güzel sözleri vardır, uyur belki hep yanında ilk sevgilin kendi solunda. ilk sevgilisi olanların romantik şarkısı olmaya en önden aday aslında.
ama benim bu şarkıda takıldığım cümle başka, annen baban kendi çapında abin bile 47 yaşında dediği cümle. duyduğum anda aklıma "ohhaa, o zaman ben de 45 yaşında oluyorum. yok devenin nalı diyorum." ve şarkı yaratması gereken bütün etkiyi kaybediyor.

evet arkadaş, romantizme yaklaşımım budur.
ama şarkı güzeldir, keşke kavak yelleri gibi bi diziyle piç olmasaymış.




ilgililere duyurulur!

şımarıklığım üzerimde. extra extra derecede. onun aşkı bana extra large'taki gibi benim şımarıklığım bugün herkese extra large. sadece bugün mü? hımm, hayır değil.
ben bu sene doğum günümde sürpriz parti yapmaya karar verdim. daha mantıklısı bana sürpriz parti yapılmasına karar verdim. açık hava bir yer olsun lütfen, teras falan. kocaman bir pasta, çok güzel olsun pastam. şeklen. tadı çok mühim değil. müzik, eğlence. küçük ayrıntılar. detaycı bi insanım, ne var. bi de bir sürü fotoğraf, evet o konuda da manyağım. bilmiyor değilsiniz zaten.
ben kırmızı bir elbise giyicem, şimdiden söyleyeyim. siz giymeyin. o gecenin yıldızı benim.
bi de ben 26 değil 25 oluyorum. farklı bir şey iddia edenin kafasını kırarım.
hadi bakalım gençler*, elinizi çabuk tutun. 26 temmuz'a kaç gün kaldı şunun şurasında.
sadece 148 gün.


* bu yazıda bahsi geçen gençler bence kendilerini biliyorlar ama ben yine de yazayım. maksat bir karışıklık olmasın. bilgin, sarıdal, sağlam üçlüsü! bu organizasyon sizin elinizden kaçmaz diyorum. sevgili anarat'tan da bazı konularda destek alabilirsiniz belki.

öptüm.mucuk.

Şubat 20, 2013

biz iyiyiz de çevremiz kötü

kız muhabbeti gibisi yoktur.
hele ki laf sokma konusunda uzman, dili bir değil birkaç pabuç uzunluğunda, konuşmaktan asla sıkılmayan arkadaşların varsa, evet iremmbb ve sarıdal bunlar sizsiniz, o muhabbetin dibi de yoktur.
karşılıklı laf sokarsınız, sonra dönüp sen şimdi bana niye laf soktun ki diye sorarsınız.

bizim son muhabbetin konusu; yeni sevgililer, eski sevgililer, yeni sevgililerin eski sevgilileri, eski sevgililerin yeni sevgilileri, eski sevgililerin daha eski sevgilileri........ kısacası ikili ilişkilerdi. sevgi, aşk, mutluluk falan; yok arkadaş öyle bir dünya. (şaka şaka, aşığız mutluyuz, öyle.)

eski sevgiliyi arama bahaneleri üzerinde durduk epey bi süre.

en basic olanı "seni rüyamda gördüm". bunun iki türü var. birincisi "seni rüyamda gördüm, çok kötüydü, ölüyordun-kaza geçiriyordun-kafan kopuyordu, çok korktum, bi arayıp sesini duyayım dedim, iyisin di mi?" versiyonu. diğeri ise, "hani izmir'e tatile gitmiştik ya beraber, çok eğlenmiştik. sahilde uyuyakalmıştık. onu gördüm rüyamda dün gece, çok güzeldi." versiyonu.

aile yakınlarından biri kaybedildiyse eğer, aslına bakarsanız dıdısının dıdısı bir akraba bile o mesaj için bi anda çok yakın bir dosta dönüşebilir, bu acı(!) dönüp eski sevgiliyle paylaşılır. keşke yanımda olsaydın denir. ilişki sürecinde illa ki ölümden konuşulmuş ve şuursuzca sözler verilmiştir -sen ölürsen kendimi arabadan atarım demek gibi (ulan hatun ölmüş gitmiş zaten, ne üzerine arabadan atlıyorsun, mal mısın acaba? tamam acı çekiceksin anladık da, azıcık mantıklı ol allasen). işte şuursuzca verilen bu sözler o konuşmanın baş köşesine oturtulur, uzatıldıkça uzatılır.

beraber tekrar tekrar dinlenilen bir şarkıya radyoda denk gelinir, beraber izlenilen filmden bir sahne vardır televizyonda; bu tesadüf olmayan tesadüfler eski sevgiliye söylenir. skypetan yazarsın, mail atarsın, mesaj gönderebilirsin. en etkilisi, o sahneyi onun da izlemesini sağlamaktır. mail daha iyi sonuçlar doğurabilir. ya da filmdeki en etkili cümle, mesajla gönderilir. ben bunu yapanı gördüm mesela. baya komik. film de olabildiğinin ötesine klişe,  jeux d'enfants. filmle ilgili düşüncelerimi daha önce belirtmiştim zaten. adam beni gözlerim kapalı hızla gelen trenin önüne bırakacak, kılını bile kıpırdatmayacak ben de gidip adama aşkımdan ölücem. yok devenin nalı. neyse konuyu gene dağıttım, hemen bi sonraki bahaneye geçiyorum.

bi de şey bahanesi var; hastalık. eğer ciddi bir şeyse, tabii ki olmaması en büyük temennimiz ama, kız milleti olarak ne biçim kullanırız biz bunu. yok bilmem kaç bin tane test yaptırmak zorunda kalırız, yok test sonuçlarımız kötü çıkar, yok bu bütün hayatımızı etkiler, yok öyle yok böyle, bla bla bla bla bla bla bla bla bla.....
benim, intihara kalkışmaya kalkan bir arkadaşım var yahu ayrılma ihtimallerinin olduğu dönemde. yazık vallahi sevgilisine, çocukcağız ne vicdan yapmıştı bir şey olacak kıza diye. halbuki kız bildiğin domuzdu yani. bi de miss piggy'miz var ki, kendisini de o gece sık sık andık. eğer ki kulak çınlaması rivayetinin ucundan doğruluk payı varsa, o kız o gece uykusundan uyanmıştır. zaten, o kendini bize bi bıraksın biz ona daha neler yapıcaz. bak gene hatırladım gene sinirlendim.

bahaneler böyle uzayıp giderken biz daha çetrefilli bir konuya daldık. kıskançlık.
ben kıskanç birisi değilim, valla bak. kolay kolay olay çıkartmam, çok umrumda olmaz. ama canım acıdıysa karşımdakinin canını acıtırım. evet, ne var, bencilim.
halbuki mesela sarıdal acaip ötesi kıskançtır, bi de açık açık söyler. savunması hazırdır: ben en başında söylüyorum kızım kıskancım diye, allah allah o zaman olmaz desin.
iremmbb başka bir boyuttur. sanırım Tanrı kıskançlığa dair hisleri dağıtırken bu arkadaş saklambaç falan oynuyordu. anacım, kız rahat ötesi. ama ondaki en komik şey, ne ilişkisi be takılıyoruz biz'den ayyy ben aşık oldum galiba'ya geçişteki hız. hatun kalp kalp oluveriyor bir anda, hiç de sevgi pıtırcığı olacak bi tipi yok ama.

sonra anılardan bahsettik biraz da. kendi anılarımızın kutsallığından ama karşımızdaki adamın ne anısı be, onun benden başka anısı olamaz'cılığımızdan. ya aslında bu sadece birimizde vardı, onunkinden bahsettik.

biraz da sarıdal'daki networkle bendeki hafızayı birleştirdik. okulun en yakışıklı esmer çocuğu ile okulun en tatlı mavi gözlü çocuğunun hangisinin daha güzel güldüğünden bahsettik. bi de kumral yakışıklı vardı mühendislikte okuyan. ama yok ya, bu bu gecenin konusu değildi. absolutelu çiğ köfte gününün konusuydu. furkan da vardı da çocuk dumur olmuştu bizim muhabbeti duyunca. hatırladım şimdi.

daha bir süre şeyden bahsettik, ama unuttum. bu kadarı kaldı aklımda.
bi de şey var aklımda kalan, çocuk iyi de çevresi kötü. canımın içinin kadir'in açısından bakarsak, biz iyiyiz de çevremiz kötü. öyle valla.
fıstık gibi insanlarız özümüzde de, dış etkenler bizi yoldan çıkaranlar.




kendimi tutamayıp yazdığım çok şey var. zaten benim başıma ne geliyorsa bu dilimden geliyor anasını satayım. ulan, bi dünya insan okuyor şu blogu, sevgililer, eski sevgililer, eski sevgililerin yeni sevgilileri, yeni sevgililerin eski sevgilileri, arkadaşlar, arkadaşların sevgilileri, dıdısının dıdısı. yazmayıver, ölür müsün sanki? ama yok, dert seviyorum ben. allah da beni davul etsin. yok davul etmesin de, yaz geliyorken birkaç kilo alsam hiç fena olmaz hani.

bi de şey var, ben vaktiyle twitter'a "protected tweet yapmak çıplaklar kampında bornozla gezmek gibi. herkesinkine bakıcam ama kendiminkini göstermicem" yazmıştım. işte o noktada, bence allah benim belamı verdi.