Nisan 12, 2011

ıı, cık, sevmiyorum işte.

yatağımı ısıttığım, iyice mayıştığım, uyumakla uyumamak arasındaki tatlı çizgide olduğum anda gelen çişim gibisin, sevmiyorum seni.

Nisan 10, 2011

gone with the sin

güne başlamak için belki de en kötü tercih.
aslında ben zaten him'i de sevmem.
ama ville valo'nun sesi ne kadar seksi arkadaş bu şarkıda.
özellikle de
i love your skin oh so white
i love your touch cold as ice
and i love every single tear you cry,
dediği kısım var ya,
onun için bile 50 kere dinlenir bu şarkı.

Nisan 03, 2011

yiyorum, içiyorum, izliyorum. öyleyse ev kızı olmaya adayım.

derin bir televizyon kültürüm var. kendisine ne kadar kültür denebilirse artık.
günün her saatinde oturup her türlü programı izleyebiliyorum. yalçın abi favorim, hele telefon bağlantıları en sevdiğim.
düzenli izlemesem de, hangi dizide hangi programda ne olmuş, ne bitmiş bir şekilde takip ediyorum. sağolsun türk televizyon yayıncılığı televizyon denen aleti gerçekten aptal kutusuna çeviriyor. herhangi bir diziyi 3 hafta seyretmesen de kaldığın yerden devam ediyormuş gibi hissedebiliyorsun kendini. e programlar desen aynı adamlarla dönüyor zaten. bir değişen benim bir de sensin canım okuyucu. 
bu kadar söyledim, aklıma gelenleri şöyle kısa bir özet geçeyim. (anlatım bozukluğu yaptım sanki. özet zaten kısa olur. ama dedim ya çok tv izliyorum, onlarda da özetler en az 45 dakika sürüyor. o zaman özet uzun da olabiliyor.)

kanıt:
ben bu diziyi her koşulda tek geçerim. deniz var bir kere. yerim ben onu, yerim.

ezel:
valla ben bu diziyi içinde bir adet yiğit özşener bir adet de haluk bilginer barındırıyor olmasına rağmen pek seyretmiyorum. cansu dereye katlanamıyorum, oyuncuyum diye geçiniyor olmasına dayanamıyorum. allah için taş gibi hatun, iyi de manken&model, podyuma da yakışıyor. gitsin o işi yapsın o zaman, bıraksın oyunculuğu, valla bak. kenan imirzalıoğlu deyince de o saçma salak pepsi reklamlarındaki hali geliyor gözümün önüne. milyonlarca hayranının kontörleri aldığındaki mutluluğunu düşünmüş de kabul etmişmiş. görende ev, araba bağışlıyor sanacak. epi topu 5 kontör mü ne veriyorsunuz. nolucak arkadaşım ondan.

fatmagül'ün suçu ne?
banyodan yeni çıkmış behlülden sonra perşembe akşamlarını tv başında geçirme sebebimdir ağlak suratlı vural. adamın kendince bir karizması var-dı, ta ki okan'a çıkana kadar. bir de dizide vicdan yapma rolünü iyi oynuyor diye iyice depreştirdiler adamı, içim bayıldı. erdoğanın pişkinliği de ayrı bir baygınlık sebebi. su katılmamış bir saf olan meltem karakteri sinir krizi geçirttirebilir insana. adnan bey bir, bu mal iki. o kadar yani.

öyle bir geçer zaman ki
osman var diye, 90 dakikalık bölümde 3 dakika görünecek diye izliyorum ben bu diziyi.

lale devri
lale'yi boşuna öldürdüler. dizi ondan önce de bir boka benzemiyordu, şimdi de benzemiyor. lan hangi dünyada yaşıyorsunuz siz? kız gitti ablasının kocasından hamile kaldı, bu arada adam gitti başkasıyla evlendi, kızın erkek kardeşi geldi bunu kutlayalım dedi. höönkk!! hele bir de kardeş dizi olayına girdiler, (o neyse, kardeş okul sanki), yer gök aşkla birleştirdiler, türk teyzelerinin ninelerinin zaten karışık olan kafaları iyice karıştı. yer gök aşk'ta da dizideki bayan oyuncuların yarısının aşık olduğu adam bi halta benzese içim yanmicak. iyi yaptı toprak, çınar bile daha yakışıklı o adamdan.

nuri
özlemişim meltem cumbul'u izlemeyi. oktay kaynarcayı sevmesem de artık bu dizi de ona bile az biraz gülebiliyorum. zaten artık erkekler 3 çeşit; bekar, evli, azgın teke. bir de napıyoruz, kusurlarımızı saklıyoruz.

aşk ve ceza
kan davası başlasın, iki aşiret birbirinin köküne kibrit suyu döksün istiyorum bu dizide. ööğğhh geldi artık. yok böyle aşk. yok yani. aradık taradık biz bulamadık. ancak dizilerde romanlarda olur. es kaza varsa paralel evrende falan, o da bizi bulmaz zaten. o yüzden, geçiniz efenim.

kızım nerede
izleyemiyorum ben bu diziyi. korkuyorum. essahtan. korku filmlerini kahkahalarla izleyen ben, bu dizide geriliyorum. hele de bilgisayarla falan uğraşırken fonda bu varsa, daaannn diye bi sesle giriyor dünya ödüm patlıyor. nasıl bir müziktir o arka fona dayadıkları, gerim gerim geriyor adamı.

okan bayülgen
haftanın bir değil birkaç gecesinde ekranları kaplıyor olsa da ben artık okan'ın iyice "ben marjinalim abi, aklıma eseni yaparım, böyle program istiyorum bunu yapıyorum" havasında olmasından sıkıldım. gürgen varken kaçırmadan izlerdim ama artık denk geldikçe.

adını feriha koydum
birazcık özgün senaryo lütfen. artık sıkıldık fakir kız zengin oğlan aşkından. devamlı da gereksiz atraksiyonlara giriyorsunuz, olmuyor. hem ben bir kapıcının, hele de etilerde, bu denli fakir olacağına inanmıyorum. kusura bakmayın. abi bizim kıç kadar -90 metrekare falan- eve bile temizliğe gelen kadın 100 lira istiyor. bu dizide anne karakterinin her günü dolu, villalara falan gidiyor, herkes kadının işine bayılıyor. bu kadın bir temizlikten 300den aşağı almıyordur. haftada 2 gün gitse, bir aylık asgari ücrete tekabül ediyor kadının bir haftalık kazancı. hiç de küçümsenecek bir miktar değil. abartıyorlar.

küçük sırlar
su sen git öl kızım. en güzeli bu. bu dizide bir tek arzu karakterini seviyorum. hatun çok güzel piskopat sevgili oluyor.

evlendirme programları
bunları tek tek başlıklandıramayacağım, kusura bakmayınız efenim. bi ara seren serengil sundu böyle bir program. bence yapımcı devamlı sarhoş geziyordu. aklı başında hiç bir yapımcı böyle aptalca bir şey yapmaz. pardon, manyak mısınız? diye sorarlar adama. hocam, seren serengilden bahsediyoruz, evlilik diyoruz; yok daha neler.
insanların bu programlara olan ilgisi beni gerçekten şaşırtmıştı ilk başlarda. ulan eniştem bile izliyor. yengem amcama "ölürsen ben de çıkarım bu programlara, oturup ölmeyi bekleyemem ben"diyor. şaka gibi. kaynana semradan sonra yeni ekran fenomeni dürdane. değişik bir vaka kendisi. ilginç bir psikoloji tezi konusu olabilir kanımca.

beyaz show
ben kendimi bildim bileli var bu, ve ben kendimi bildim bileli aynı program aynı beyaz.

magazin dünyasına şu anda girmek istemiyorum. zira kısa dedim ama yazı epeyce uzun oldu. ve muhtemelen kimse buraya kadar okumadı. o yüzden allah televizyonu başımızdan eksik etmesin, allah standartlarımızı korusun diyor kapıyorum efenim. iyi geceler, tatlı rüyalar.

Nisan 01, 2011

paylaşayım dedim

yine buluştum mavi koltuğumla.
eve şu L koltuk geldiğinden beri kendisinin pabucu azıcık dama atılmış gibiydi. bu sene o 3 gün dışında doğru düzgün kar da yağmadığı için elimizde sıcak çikolatalarımızla cam önü keyfi de yapamadık. mavi koltuğumla aram iyice açıldı.
ama şimdi, hasret gideresim geldi. aldım elime bir fincan kahve, gömüldüm koltuğa. yoğun sisin arasından boğaz köprüsünü, gelen geçen arabaları falan seyrediyorum.
fona da ortaçgil'in son albümünü ekledim. sen ben, en sevdiğim. şimdi çalıyor.
mutlu muyum ne?