Aralık 31, 2010

hastayım hasta canım ister çikolatalı pasta

bu günlerde pek bir ev kedisi gibiyim. pek bir miskinim. elimden gelse kapıdan dışarıya adım atmayı bırak yatağımdan dışarı çıkmayacağım. bunda, oldum olası tembel bir insan olmam kadar son 10 gündür garip bir hastalık içerisinde bulunmamın da etkisi var.
mide bulantısı, baş dönmesi ve tansiyon düşmesi. hayır, hamile değilim! stresten olduğunu söylüyorlar. ayy stresli değilim ben diyorum, gizli stres var sende diyorlar. anacım her şeyim gizli, stresim bile. vücudumdan daha oynak bir beynim var. çalkalayıp duruyor.


bu evde olma durumu iyi hoş da, her güzel şeyde olduğu gibi bunda da hoş olmayan yanlar var. 
yedikçe yiyorum. hastayım hasta canım ister çikolatalı pasta modundayım. vücudun ihtiyacı var canııııım diyorum yiyorum. ayy hastayım ben diyorum yiyorum. tansiyonum düştü bak benim tuzlu bir şeyler yiyeyim diyorum yiyorum. gece 3 oldu ama aç aç da yatılmaz ki diyorum yine yiyorum.
hareket desen o zaten hak getire. bir bu koltuktayım bir o koltukta. bir burda mayışıyorum tıkınıyorum bir orda. geçen spora gideyim diye geçirdim içimden, sonra düşündüm ben spor merkezine gidene kadar yorulurum zaten. evde bir iki hareket yapayım dedim bacağımı sakatladım. bir orası sağlamdı, artık o da değil.
bir de amaan zaten evdeyim yaeae diye düşünüp salıyorum kendimi. saçlar kabarık, tepede toplanmış. kocaman, bana 3 beden büyük olan eşofmanlar giyilmiş. gram makyaj yok. gözaltları zaten mosmor. kucağımda bilgisayarım, bir elimde tv kumandası diğerinde kahve fincanı, çikolata, hamburger, pizza... 
ayy bir de her ota boka ağlayıp duruyorum. iyice depresif oldum. öyle göz dolması falan da değil ha, bildiğin hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. annem telefonuma cevap vermedi, abim beni aramadı, üst kattaki öküz karısını dövdü, sokaktaki pisi pisi kedi aç kaldı.
velhasılı kelam bu hastalık biraz daha devam ederse, ben dobidik, çirkin, depreşik, ıııyyyyhhh bir tip olup çıkacağım. işte o zaman hiç hoş olmayacak.

Aralık 17, 2010

zevksizim, zevksizsin, zevksizler.

dedi ki, insanlar aşık oldukları kişiyi gözleriyle değil kalbiyle görürmüş. ben mi? kalbimin zevksizliğine içiyorum.

my subconscious makes me freak

çok saçma rüya gördüm ama bu kadarını görmemiştim. bir psikologla falan mı görüşsem diyorum, sonra bilinçaltımda olabileceklerden korkup vazgeçiyorum. yüzleşmeye hazır değilim. buyrun okuyun, anlayacaksınız.
ortaokuldaki sınıfımdayım, ama şimdiki halimle. liseden bir arkadaşım da o sınıfta. 30 kişilik sınıfta 50 kişiyiz. tıklım tıklım. tıkış tıkış. 3 kişilik sırada 5 kişi oturuyoruz. benim bütün uyuzluğum üstümde. söylenip duruyorum. en çok da mehmet'e. bizim mehmet canım, mehmet günsür. hıı, valla o. hem de rüyamda.
kendisi benim ortaokul sınıfımda. o yaştaki bir ergenin kafasının yerine mehmetin şimdiki halini koyun, alın size rüyamdaki mehmet günsür. koca kafalar'dan fırlamış gibi. o garip haliyle bile pek bir yakışıklı yalnız, benden söylemesi.
rüyamda mehmet'le aynı sınıftayız, yan yana sıralarda oturuyoruz. ama ben pek bir gıcığım. ters ters bakıyorum. "bunun ne işi var bizim sınıfta yea? niye geldi ki?" şeklinde dırdır ediyorum. 
ben dırdır ededururken, sınıftaki ortam da epey gergin, sağ-sol kavgası var. yatmadan önce öyle bir geçer zaman ki'yi izlemiştim, ondan etkilendim herhalde. mehmet bir tarafın lideri gibi bir şey. herkes tetikte bekliyor. her an ortalık birbirine girebilir, kan gövdeyi götürebilir. derken, ben çantamı kaybediyorum. etrafta çantamı aramaya başlıyorum. sıraların altına falan bakıyorum. mehmet'in oturduğu sıranın altına bakarken, elim defterlere çarpıyor. defterlerin altında bildiriler varmış onlar dağılıyor. -işte burası zurnanın zırt dediği yer- mehmet bana bildirileri dağıttım diye bir tokat atıyor. öyle böyle değil, ediz hun'un hülya koçyiğit'e "sus yalancı" derken attığı tokatlar misali, şak diye indirdi herif suratıma. 
ben mi? ben kaldım öyle. hiçbir şey diyemedim, hiçbir şey yapamadım. çok üzüldüm. canım acıdı, kalbim ağrıdı, gururum kırıldı. şaka değil, gerçekten. rüyamda kendi kendime "kızım saçmalama, rüya lan bu, gururunun kırılmasına gerek yok, üzülme, sakın ağlama sakın" diyordum iç ses olarak. 
sessiz sessiz kırılan gururumu da alıp sırama geçip oturdum ben. mehmet dangalağı da her şey pek bir normalmiş gibi öyle durdu. hoca geldi sonra. mehmet'le konuştu. "neden vurdun arkadaşına? yazık değil mi ona? herkesin önünde hem de. onun da bir gururu var" dedi. mehmet gerzeği de ağzını doldura doldura "ama hocam o da bildirileri dağıttı." dedi. ben daha fazla dayanamadım, ve ağladım. zaten dolmuş olan gözlerimden birer damla yaş aktı. pat diye uyandım.
uyandım. ve gerçekten ağlıyordum. gerçekten gururum kırılmış gibi hissediyordum. derin bir nefes aldım, "ne tür bir manyaksın kızım sen" dedim kendime. "başka bir rüya gör, ya da git bir tokat da sen mehmet'e at, altta kalma" diye ekleyip uyumaya devam ettim. 
uyanınca anneme anlattım rüyamı, "boşver kızım rüyalar tersine çıkarmış" dedi. sanırım tersine çıkma olayı benim ona tokat atmam demek oluyor. bu durumda;
bekle beni mehmet günsür, sana çok pis tokatlar hazırladım. nihahahhahahah......