Mayıs 31, 2010

canım acıyor..

uyandım.. bilgisayarımı açtım.. malum siteye girdim.. ana sayfada defalarca postlanmış bir haber.. aynı haber..

'iskenderun deniz komutanlığına roketli saldırı...'

'6 asker şehit edildi...'

haberi okuduğum andan beri öylece, boş boş oturuyorum.. öylece, boş boş ekrana bakıyorum.. söylemek istediğim çok şey var.. ama susuyorum.. sesim çıkmıyor..

çığlık atmak istiyorum ama sesim çıkmıyor..

ekranda görüntüler aktıkça, gözyaşlarım da akıyor sessizce.. öylece süzülüyorlar yanaklarımdan aşağıya doğru..

'6 asker şehit edildi'
'canımız yandı'
'kahramanlarımız toprağa verildi'
'vatan sağolsun'

bu manşetlerle anlatılacak yaşananlar.. şehitler rakamlarda kalacak.. 'hain saldırıda ölen masum mehmetçikler' diye tanımlanacak..

bu kadar kolay olmamalı.. bu kadar kanıksanmamalı yaşananlar.. boşa üzüntü nidaları yükselmemeli.. birazcık daha samimi olunmalı.. birkaç saat sonra unutulup geçilmemeli, hiçbir şey olmamış gibi devam edilmemeli.. hiçbir şey olmamış gibi yaşanmamalı.. artık gerçekten bir şeyler yapılmalı..


Mayıs 30, 2010

uçurtmalarımı özledim

saat gecenin körü... sevil uyumuş... evde çıt çıkmıyor...

benim aklımda uçurtmalar var... evet uçurtmalar, hani şu rengarenk kocaman olanlar var ya, işte onlardan..
çocukluğuma dair hatırladığım ilk hatıraların başrol oyuncusu olanlardan...

3 4 yaşlarındayım taş çatlasın 5; dedemlerdeyiz. bahçede ben, abim, kuzenlerim oynuyoruz... babam elinde bir uçurtmayla yanımıza geliyor, ilk uçurtmam o benim. hep beraber uçurmaya başlıyoruz.

gökyüzü pırıl pırıl, güneş parlıyor... hafif bir esinti var... şanslısınız, diyor dedem hava da tam uçurtmalık...

hayatımın en güzel günlerinden biri belki de... en eğlenceli günlerinden biri... hala gülümseyerek hatırladığım günlerinden biri...

o günkü kadar mutlu olmak istiyorum şimdi... o günkü kadar huzurlu, dingin... o günkü kadar heyecan ve sevinç dolu...

Mayıs 28, 2010

22.05.2010+2

öylesine bir mutluluk ki bu..

öylesine içten gelen bir gülümseme hissi..

öylesine delice bir sevindirik olma durumu..

artık umutlar tükenmeye başlamışken içimde kurumaya yüz tutan çiçeklere su serpendir o, hayat verendir o...

gözlerimin içindeki parıltının yegane sebebidir o...

bir bakış, bir dokunuş, küçük bir öpücük, binlerce farklı sesin arasından duyulan sıcacık bir merhaba...onun ağzından dökülen benim kalbime dokunan...

uykularımı kaçıran, mideme ağrılar saplayan, karnımın içinde kelebekler uçuran, gecenin bu saatinde beni bunları yazmaktan alıkoyamayandır o...

adını tekrarlamaktan bıkmadığımdır...gün içinde hatırlayıp hatırlayıp mutlu olduğumdur...

o, bu yazıda adı geçmesi gerekendir, 'ama daha zamanı var' dedirtendir...

Mayıs 22, 2010

22.05.2010

2 yıl oldu...

bugün 2 yıl oldu...

ben aynı yerdeyim. evimde, mavi koltuğumda... pencereden dışarıya bakıyorum, gelip geçen arabaları seyrediyorum...
hayat akıp gidiyor, arabalar gibi.. bazen yavaş bazen hızlı...

pencereme yağmur damlaları vuruyor... sessizliğime ses katmaya çalışıyor... ama nafile...

öylesine koyu bir sessizlik, öylesine içten gelen bir susma isteği ki bu...

öylesine nasır tutmuş bir yürek ki bu...

öylesine derin bir sancı ki bu...

gitmiyor, hep benimle kalıyor... an geliyor beni benden iyi tanıyor... ben geceyle gündüzü bile fark edemezken o günler katetmiş oluyor...

ve bir bakıyorum, 'bugün 2 yıl oldu' diyor...





Mayıs 10, 2010

şarkılar söyle içinden..

bazen saatler durur ya hani, hiç ilerlemez, sanki zaman hiç geçmez.. işte ben şimdi de öyle olsun istiyorum. duvardaki saat hep şimdiyi göstersin istiyorum.

perdeler sonuna kadar açılmış. pencerenin önünde mumlar. evde o mumlardan yayılan hafif koku ve loş ışık. fonda leventle sertabın sesi.

elimde bir fincan kahve pencereden manzaraya bakıyorum. yanıp sönen ışıklar, gökdelenlerin bulutların arasında kayboluşu, gelip geçen arabalar...

garip bir sessizlik var, derin bir sükunet... içten gelen bir huzur...

mutluyum...

gülümsüyorum...

kendimi şarkıya bırakıyorum. kayıtsız razı oluşları düşünüyorum. sıradan izler bırakan en tutkulu aşkları düşünüyorum. yalanları, yasakları, hesabımıza yazılan günahları düşünüyorum. bitmeyen son pişmanlıkları, içimizde birer birer solan gülleri düşünüyorum.
aldırmıyorum, içimden bu şarkıyı söylüyorum...

ve hala gülümsüyorum...



Mayıs 02, 2010

Aşk denen şey, adama kendisi de Jennifer Aniston kadar şanssız olsun istetirmiş..

İnsan şanssız olacaksa Aniston gibi şanssız olmalı, onun kadar şanssız olmalı. Kadın aldatılacaksa eğer, Gerard tarafından aldatılmalı.
Çünkü neden? Çünkü, aldatılmak için önce aldatan adamın kadının sevgilisi olması gerekir.
Bilmem anlatabildim mi??